Society

Post-Turizm, Otantiklik ve Kentlerin Geleceği Üzerine George Ritzer İle Söyleşi

post-title

" Öncelikli olarak turizm, insanların, Avrupa’daki başlıca turistik yerlerin her birinde olabildiğince acele ve hızlı hareket etmek istedikleri bir tür üretim bandı haline geliyor. Birkaç fotoğraf çekin, birkaç manzara görün, Barselona’daki Gaudi resimlerinin olduğu yerleri ziyaret edin ve ardından yolunuza devam edin. Turistlerin otantik bir deneyim istediğini veya yaşadığını düşünmüyorum."

Disney World gibi bir eğlence parkında olan her şey verimli, öngörülebilir, hesaplanabilir ve kontrollü olacak şekilde tasarlanmıştır. Ziyaretçilere tam olarak bekledikleri şey verilir ve böylece fayda maksimize edilmiştir. Bütün dünyada kitle turizmi büyüdükçe, bu ilkeler Barselona, Venedik ve Amsterdam gibi şehirlere uygulanmaktadır. Bu iyi bir şey değil mi? Tam olarak değil. Bu süreç Amerikalı sosyolog George Ritzer’in McDisneyleşme olarak işaret ettiği şeydir: Bir turistik mekânın kültürü ve gerçek karakteri idealize edilmiş, güvenli ve tüketilmesi kolay bir tatil paketinde rasyonelleştirilir. Post-turizm, otantikliğin lüksü ve kentlerimizin geleceği ile ilgili bir söyleşi.

Vincenzo Angileri: 1992 yılında turizmin çarpıcı bir dönüşüm geçirdiğini söylediniz. Sizin bakışınıza göre günümüzde turizm endüstrisinin durumu nedir?

George Ritzer: Bir yandan turizmin çeşitli şekillerde büyük ölçüde McDonaldlaşmış olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Barselona veya Venedik gibi turistik yerlerde McDisneyleşme fenomeni gözlemleniyor. Ziyadesiyle-ya da en azından bir dereceye kadar- rasyonelleştirilmiş simülasyonlar haline geldiler. Bir çeşit doğal tema parkına dönüştürülmüşler.

V.A: Vatandaşlar olarak bu konuda ne yapabiliriz?

G.R: Yapabileceğiniz pek bir şey yok. Çelişki, dünyadaki en popüler turistik merkezlerden uzak durmanız gerektiği kısmında yatıyor çünkü içinde yer aldıkları şehirler tarafından rasyonalize edilmişlerdir. Bu sebeple, kendi başınıza rasyonelleştirilmemiş deneyimlerin izini sürmelisiniz. Onları bulabilirsiniz. Fakat bunu geçmiş ile kıyaslıyorum; [geçmişte] rasyonelleştirilmemiş bir deneyim bulmak oldukça kolaydı. Benim için Avrupa’da alışılmadık/bilinmeyen ve rasyonelleştirilmemiş yerler bulmak artık gittikçe zorlaşıyor.  

V.A: Gerçekten soruna eğilen ve bunu iyi bir şekilde yapan bir belediye meclisi ya da hükümet örneği biliyor musunuz?

G.R: Herhangi bir örnek bilmiyorum çünkü hem yerel hem de ulusal hükümetlerin turizmden elde ettikleri geliri maksimize etmek istediğini düşünüyorum ve otantiklikle ilgilendiklerini de sanmıyorum. Otantikliğe ulaşmak gittikçe daha da zorlaşacak.

Fakat çelişki şu ki: Eğer dünyadaki mekânlar gittikçe daha fazla birbirine benziyorsa, turizmin amacı nedir? Bir Amerikalı için Paris’e gidip McDonalds’ta yemek yemenin anlamı nedir?

V.A: “Gaudi (ünlü mimar-çn) senden nefret ediyor”, “Turizm mahalleleri öldürüyor”, “Bu bir istila”, “Turistler evinize dönün” Bunlar Barselona’da yaşayan insanların grafiti, pankartlar, sokak protestoları ve gösterileri yoluyla ilettiği mesajlardan sadece birkaçı. Katalonya başkentinin vatandaşları, Avrupa’daki birçok vatandaş gibi, turizmden usanmış durumda. Yanlış giden ne?

G.R: Kitle turizmi. Gittikçe daha fazla insan dünyadaki başlıca turistik noktalara gitmek istiyor. Bu noktalar, onlardan en fazla parayı kazanmak için onları ağırlamaya hazır. Ve bunu yapmak için kendilerini çeşitli şekillerde rasyonelleştiriyorlar ve nihayetinde otantikliklerini kaybediyorlar.

V.A: Turistlerin otantiklik aradığını düşünüyor musunuz?

G.R: Hayır, otantik(siz)liğin McDonaldlaşmış biçimlerini görmek için seyahat ediyorlar. Otantik turizm bulmak için çok sıkı arama yapmanız gerektiğini söylüyorum. Fakat otantik terimini kendi içinde tanımlamak zor.  Otantik olanı fark etmek zordur. Bir defasında üniversiteye bir yıllığına benimle otantiklik sorunsalı üzerine çalışmak için gelen bir Fransız yüksek lisans öğrencim vardı. Ve sonunda, otantikliği tanımlamadaki zorluğumuzdan dolayı çok sinirlendik çünkü sonuçta sahte otantikliğe sahip olabilirsiniz, değil mi? Sahte olan bir şeyin otantik görünmesini sağlayabilirsiniz. Bu kavramsal bir problem.

V.A: Olimpiyatlardan beri geçen 25 yılda, turizmde devasa bir büyüme gördük. Barselona’nın büyük gemi limanı Avrupa’nın en işlek limanıdır. Havalimanı ikinci en hızlı büyüyen havalimanıdır. Airbnb kent merkezini ele geçiriyor. Bir yerin popülaritesinin ağırlığı altında inleyebileceğinin simge kenti haline geldi. Kent, süreci eski haline döndürmek için ne yapabilir?

G.R: Kuruluşlar kâr elde etmekle ilgileniyor. Barselona, Venedik veya Paris’e ne kadar çok insan getirebilirseniz, kâr elde etme bakımından o kadar iyidir.  Fakat tüm bu turistleri ağırlamak için insanları sistem içinde etkili bir şekilde hareket ettiren rasyonelleştirilmiş yapılar inşa etmeniz gerekmektedir. Öncelikli olarak turizm, insanların, Avrupa’daki başlıca turistik yerlerin her birinde olabildiğince acele ve hızlı hareket etmek istedikleri bir tür üretim bandı haline geliyor. Birkaç fotoğraf çekin, birkaç manzara görün, Barselona’daki Gaudi resimlerinin olduğu yerleri ziyaret edin ve ardından yolunuza devam edin. Turistlerin otantik bir deneyim istediğini veya yaşadığını düşünmüyorum. Mümkün olduğu kadar çabuk bir şekilde, bu mekânlardan sürü halinde geçersiniz.

V.A: Eğer varsa/mümkünse, nitelikli turizmi geri getirmenin bir yolu olduğunu düşünüyor musunuz?

G.R: McDonalds’ın boyutlarından biri nitelik değil niceliktir; öne çıkarılan hamburgerlerin kalitesi değildir. Aynı durumun turizm için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Venedik’e yanaşıp tek seferde binlerce yolcu getiren yolcu gemileriniz var ve Venedik’i görmek için 12 saatleri var. Gemiden inin, Venedik’i görün ve gemiye geri dönün.

Turizm bu şekilde işletiliyorsa, herhangi bir tür otantik deneyime sahip olmak çok zordur. Gerçekten asıl olan, önemli turistik mekânlarda kısa bir mola vermeniz ve ardından oradan ayrılmanızdır. Bu şekilde seyahat eden insanlar otantik bir deneyim istemiyor veya ne olacağını bilmiyor bile. Yolcu gemileri veya Venedik’teki turizm merkezleri gibi bu tür işleri yapanlar, otantiklik sağlamakla gerçekten ilgilenmiyor.

Çoğu zaman dünyayı gezdiğimde ve Avrupa’yı ziyaret ettiğimde, akademisyenler beni Barselona, Venedik veya Paris’i görmeye götürdü ve çoğu insanın deneyimlediği kitle turizminden çok daha otantik bir deneyim yaşıyorum. Sorun, deneyimi maksimize etmek ve insanlar için otantikliği en aza indirmek isteyen, kâr amacı güden kuruluşlardır. Çünkü bir yeri gerçekten otantik olarak deneyimlemenin zaman gerektirdiğini düşünüyorum. Genellikle turistlerin zamanı yoktur.  

V.A: Bütün yıl boyunca çalışıyorsanız ve Paris’te sadece birkaç gün tatil yapabiliyorsanız, elbette Eyfel kulesini görmeye gideceksiniz. Herkes birkaç günlüğüne giderse, Trocadero her zaman kalabalık olacak ve kalabalığın çevresinde eğlence parkı oluşmaya başlayacak. Bu önlenebilir mi?

G.R: McDonaldslaşmadan kaçış yolları dediğim şeyler hakkında yazdım. Bazı insanlar rasyonelleşmeden kaçmanın yollarını aradılar ve buldular. Çok sayıda insan bu yollara başvurunca, şehirleri McDonaldslaştıran kuruluşlar ve özellikle kâr amacı taşıyan kuruluşlar işe dahil oldular. Bundan dolayı bu konu ile ilgili bir tür karamsar bakış açım var.

V.A: Her şey bir iş/yaşam dengesi tutturmakla ilgilidir. Çoğu insan çalışmadığı zaman seyahat eder. Özel şirketler ve belediye meclisleri, insanların çalışırken seyahat etmelerine olanak sağlayacak alanlar yaratabilirse bir şeylerin değişeceğini düşünüyor musunuz?

G.R: Barselona’nın veya önemli turistik yerlerin dışında mekânlar oluşturabilirsiniz. Fakat benim bakış açıma göre, çok sayıda insanı çekebildiğiniz anda bu tür alanları işletenler ve onun sahibi olanlar, onları Mcdonaldlaştıracaktır. Diğer sorun ise, çoğu insanın dünyanın önemli bölgelerini görmek istemesidir: Barselona’da Gaudi’yi görmek, Ramblas’ta yürüyerek aşağı inmek ve bunun gibi şeyleri yapmak isterler. Çoğu insan rasyonelleştirilmiş kentlerin dışına seyahat etmekle ilgilenmez.

V.A: Rasyonelleştirilen her şey çok sayıda üretilir ve bundan dolayı son alıcıya maliyeti çok daha düşük bir şekilde ulaşır. McDonaldlaşmış deneyimler “gerçek” yerleri ziyaret etmekten çok daha ucuzdur. Alışılmışın dışında, otantik olmayan yöreleri ziyaret etmek daha pahalı olma eğilimindedir. Otantik deneyimler-eğer varsa- yeni lüks mü olacak?

G.R: Bence gerçek şu ki; otantiklik giderek artan bir şekilde sadece zengin insanlar için elde edilebilir olacak. Şüphesiz onlar [zengin olmayanlar] otantikliği hala istiyorlar. Fakat dünyadaki insanların çoğu, şu veya bu şekilde simüle edilmiş deneyimlerden hoşnut olacak. Dolayısıyla gerçek bir denizaltı yolculuğunu deneyimlemek yerine, bir deniz altı yolculuğunu deneyimlemek için Disney World’e gidecekler.

V.A: Katalonya’nın kimliğiyle ilgili son konuşmaların yanı sıra, Barselona yıllardır İspanyolculuğun (Hispanizm) ileri karakolu olarak görülüyor. İnsanlar, Meksika fötr şapka giyerek ve uygun olmayan zamanlarda içki içerek Ramblas’tan aşağı yürürlerdi. Bu belki de beklenenden daha büyük ölçekte zarara yol açan bir cehalet sorunudur ve esasında yerel halk arasında nefret yaratır. Neden bu çatışmanın bu kadar büyüyen bir endişe haline geldiğini düşünüyorsunuz?

G.R: Benim görüşüme göre insanlar, özellikle de Amerikalılar, McDonaldlaşmış deneyimlere artan bir şekilde daha fazla alışıyorlar ve dünyanın başka yerlerine gittiklerinde bu deneyimleri yaşamak istiyorlar. Amerikalı turistlere, belli başlı turistik yerlerin dışında kalan ve Mcdonaldlaşmamış deneyimler satmak zordur. Yani McDonaldlaşma, giderek daha fazla McDonaldlaşmış deneyim isteyen bir tür insan yetiştiriyor. Max Weber’in çalışmalarını biliyorsanız, bu onun “demir kafes” imgesidir. Bir defasında, dünya çapındaki büyük McDonald’s restoranlarına bir tur yapmamız gerektiği konusunda espri yapmıştım. İnsanların büyük olasılıkla bunu yapmakla ilgileneceğini düşünüyorum fakat esasında Paris, Barselona ve Pekin vb. yerlerde görecekleri aynı şeyler olurdu.

Hatta yıllar önce İrlanda’da bulunduğumda, dört Amerikalı yüksek lisans öğrencisinin Avrupa’ya her gittiklerinde otele vardıklarında, çantalarını yatağa attıklarını ve McDonald’s’a gittiklerini söylediklerini hatırlıyorum. Turizm açısından şimdiye kadar duyduğum en kötü şeylerden biri buydu. McDonald’s mekân olmaktan yoksun ve hiçbir otantikliğe sahip değil.

Ve Amerikalılar için Paris’e gidip McDonald’s’a koşmak bir şeydir fakat İrlanda veya Polonya’dan (veya herhangi bir yerden) olan insanlar için McDonald’s’a gitmek tamamen başka bir şeydir.

V.A: Alternatif turizmin McDonaldlaştırıldığını mı düşünüyorsunuz ya da bu özel turist tipi gerçekten saf deneyimler arayanların bir parçası mı?

G.R: Patagonya’dan bir adamın demeçlerini okudum ve sanırım otantik turizmi desteklemeye çalışan kuruluşlar var. Fakat otantik turizmi bulduklarında veya oluşturduklarında, ister istemez diğer insanlar da onu bulur ve Mcdonaldlaşması için üzerindeki baskı artar. Krauker’in Everest’e tırmanma ile ilgili kitabı “Into Thin Air (Everest Günlüğü-Türkçe çevirisi-çn)”den sevdiğim bir örnek: Everest dağına tırmanmak, birinin sahip olabileceği en McDonaldlaşmamış deneyimlerden biri olmalıydı ve öyleydi. Fakat çeşitli biçimlerde, doğa sporları organizasyonları o teknolojiyi yarattı ve Everest’e tırmanışı bile McDonaldlaştırmak için uğraştı. Kesinlikle tamamen Mcdonaldlaştırılamaz fakat bunu yapmak için teşebbüsleri muhakkak olmuştur.

Netice, tırmanma heyecanı için tırmananların bu deneyimi sevmemesidir. Artık eskisi kadar otantik değil. Ve bence bu tür bir dinamik, insanların bir şeyler keşfettikleri ve ilk başlarda otantik bir deneyimin tadını çıkarmaya çalıştıkları birçok farklı zaman ve mekânda ortaya çıkıyor. Ardından daha çok insana kalacak yer temin etmek için çaba sarf edilir ve nihayetinde daha fazla sayıda insanın bunu deneyimlemesini mümkün hale getirmek için onu rasyonelleştirmeniz gerekir.

V.A: Bu tür bir turisti post-turist olarak adlandırır mısınız?

G.R: Post-turizm teorik olarak, tipik modern rasyonelleştirilmiş mevcut turist deneyimi dışında bir deneyim ve çevre arayan insan grubunu tanımlar. Dünyadaki insanların bu doğrultuda hareket etmeleri için kesinlikle alanlar var ama onlar büyük bir azınlıktalar. Post-turistler, [turizm] işinde bulunan şirket ve kuruluşlar için büyük kazanç kaynakları değildir. Büyük kâr elde etmenin kaynağı kitle turizmidir. Bu yüzden sürekli gerilime sahipsiniz.

Fakat bu her zaman adil olmayan bir mücadeledir. Post-turist deneyimleri ısrarla isteyen bireylere ve küçük şirketlere sahipsiniz fakat ardından örneğin Disney gibi daha modern turizm biçimlerini ısrarla isteyen devasa şirketlere de sahipsiniz yani rasyonelleştirilmiş, ziyadesiyle kazançlı turizm biçimleri ile bir mücadele vardır. Dolayısıyla bu mücadele devam ediyor. Fakat benim bakış açıma göre, bu mücadeledeki güç Disney, McDonalds ve bu tür şirketlerde bulunuyor. Onlarla mücadele etmek zor.   

V.A: Akla gelen ve bu değişime yeni bir şekilde öncülük eden başka bir şirket daha var: Airbnb. Bir bakıma, başlangıçta mükemmel görünüyordu. Çünkü birinin evinde yaşayabilir ve kenti otantik bir şekilde deneyimleyebilirdiniz. Fakat bugün aynı türden bir rasyonelleşmeden geçiyor gibi hissediyorum ve bir şekilde daha da kötüsü. Bu konu ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

G.R: Airbnb gibi şirketler rasyonelleştirilmiş otellere bir tür alternatif vaat ettiler. Ancak zaman içerisinde Airbnb, giderek daha fazla rasyonelleştirme baskısı altına girdi. Böylece, Airbnb evleri, kendine özgü yerel deneyimlerden ziyade rasyonelleştirilmiş otel deneyimlerine daha çok benzerlik göstermeye başladı.

Yıllar önce, online yorum ve resimlere dayanarak Şili’de bir Airbnb kiraladık fakat oraya vardığımız zaman, bu yerin resimdeki gibi olmadığını gördük. Resim çekmek için güzel mobilyalar getirmişlerdi ama sonra çıkarmışlardı ve evde eski püskü mobilyalar ve her türlü sorun vardı. O evi kiralamak için çok para ödedik. Bundan dolayı gerçekten hayal kırıklığına uğradım çünkü deneyim tasvir edildiği gibi değildi.  

McDisneyleşen işletmelerle ilgili olan husus, bunların her zaman neredeyse resmedildikleri gibi olmalarıdır. Rasyonelleştirilmiş bir ortamın ötesinde bir şey olmayabilir ama önceden Airbnb ile ilişkilendirilen öngörülemez durumlara sahip değilsiniz.

Airbnb bir alternatif sundu ama zamanla, sunulan mekânlar üzerinde daha fazla kontrol sağlamaya çalışarak ve yaşadığım türden olumsuz deneyimleri önleyerek rasyonelleştirilmiş otel zincirine gittikçe daha çok benzediğini düşünüyorum.

V.A: Standartlaştırılmış turlar Airbnb deneyimlerine evrildi: Dünya çapında bir şirket tarafından sunulan, belirli bir rehber eşliğinde, belirli bir miktar para karşılığında, belirli bir zaman yerli gibi hissetme şansı sunuyorlar. Verimli, öngörülebilir, hesaplanabilir, kontrollü. Daha sofistike ve daha az anlaşılabilir şekilde. Bu biraz ürkütücü olan küresel eğilimi temsil ediyorsa, gerçek deneyimleri taklit etmeye doğru ilerliyoruz.

G.R: Bir deneyim ekonomisinde yaşıyoruz. Tartışma birçok insanın deneyim yaşamaya ilgi göstermesidir. Soru şu ki; Everest dağının zirvesinde mi yoksa Disneyworld’ün merkezinde mi otantik bir deneyim yaşamak istersiniz? Her ikisi de deneyimler ama biri büyük ölçüde McDonaldlaşmış, diğeri ise şimdilik çok daha az McDonaldlaşmış. Kültürel dünyada McDonadlaşmamış deneyimler bulmak gittikçe zorlaşıyor ve onları bulmak için çok uğraşmalısınız.

V.A: Doğrusu oraya gitmeden de o mekânları gezebiliriz. Günümüzde bir şeyleri yaşamak yerine onları deneyimlemek için pek çok araca sahibiz. Sanal gerçekliğe bile gerek kalmadan Google görseller ile metrodayken bir yerin binlerce resmini ekranda kaydırabiliriz. Peki seyahat etmenin anlamı ne? Seyahat etmeyi emsalsiz kılan şey nedir?

G.R: Nihayetinde deneyimin kendisidir. Başkasıyla değiştirilemeyen benzersiz şey budur. Sorun, dünyadaki çoğu mekânın benzersiz deneyimler sunma doğrultusunda iyi yönlendirilmemesidir. Birçok turist benzersiz deneyimler istemiyor. Benzersiz deneyimler ürkütücüdür.

Birkaç yıl önce, birçok insan için dünyayı görmenin yolu paket turlardı. Bir çeşit robot gibi tura, otobüsle veya uçakla bu konumdan, o konuma, oradan başka bir konuma gittiğiniz yerdi. Farz-ı muhal tur şirketi Thomas Cook tarafından önceden hazırlanmış (paket) bir turdu. Şimdi bunu yapmak zorunda olmadığınızı iddia ediyorum. Paket turlar eskisi kadar popüler değil çünkü dünyanın çoğu McDonaldlaştırılmış durumda: Emsalsiz olan çok şey yok artık.

Dünyadaki mekânlar gittikçe birbirine benzer şekilde büyüyor ve bu nedenle sonuç olarak insanlar orada rahat oluyor. İnsanlar büyük olasılıkla heyecan verici herhangi bir şey istemiyorlar. Onlar ille de farklı bir şeyi değil, aynı şeyi deneyimlemek isterler. Halihazırda elbette bu tüm insanlar için geçerli değildir. Fakat kitle turizmine katılım sağlayan insanların çoğunluğu için bunun doğru olduğunu düşünüyorum.

V.A: Bilgiye ne kadar çok erişim sağlarsak, dünya ile ilgili o kadar çok şey öğreniriz ve nihai olarak öyle görünüyor ki o derece de korkarız.

G.R: Sanırım, ne kadar çok şey bilirsek o kadar çok şeyler birbirine benzemeye başlıyor. Avrupa’ya ilk defa 1975 yılında gittim; heyecan vericiydi çünkü farklıydı. O zamandan beri, Avrupa giderek daha çok Amerika Birleşik Devletleri gibi oldu. Neredeyse kendine özgü bir şey yok çünkü şirketler bu kültürleri giderek daha fazla birbirine benzer çizgiye getiriyor.

V.A: Avrupa’da bu, Venedik, Roma, Floransa, Dubrovnik, San Sebastian gibi kentlerde gerçekleşiyor. Fernand Braudel, Akdeniz adlı kitabında, özellikle Güney Avrupalılar örneğinde olduğu gibi “tiyatrosallaştırma (theatricalisation)” kavramından bahsediyor. Öyleyse gerçekte kim suçlanacak? Özgün olamayan turistler mi? ya da (daha büyük ölçekte) hazmedilmesi kolay homojen bir imajı vurgulayan yerliler mi?

G.R: Doğru, biz kendi karakterimizi icra ediyoruz. Karakter otantik değildir, bir performanstır. Bu, rasyonelleşmelerden geliştirilmiş psikolojik bir haslet de olabilir. Bazı insanlar Mckimlikler hakkında yazdılar. Dolayısı ile tıpkı toplumun McDonaldlaşmasını yaşadığımız gibi kimliğin veya kimliklerin McDonaldlaşmasını da yaşıyoruz. Ve esasında, bunun anlamı; tıpkı özgün olmayan bir dünyada yaşadığımız gibi birçok özgün olmayan kimliğin sergilendiğini görüyor olmamızdır.

Metnin kaynağı için tıklayın.


Yayımlanan bu yazı Türkçe’ye Yusuf Fırat tarafından sosyokritik.com için çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.

Related news