Depresif Gerçekçilik

Mutluluğu kovalayıp duruyoruz ama asıl berraklık, depresyondan ve varoluşsal sıkıntılardan gelir. Hayatın cehennem olduğunu kabul et ve özgürleş.

Ritalin'den önce profesör oldum. Şimdi ise onsuz çalışamıyorum.

İlaç cemaatine katıldığımdan beri, tüm başarılarımı kendi yeteneklerimden ziyade Ritalin'e atfetmeye başladım.

Bob Dylan, Just like Tom Thumb's Blues (1965) adlı şarkısında şöyle yakınır: 'Burgundy (bir içki) ile başladım ama kısa sürede daha sert şeylere vurdum. Oyun sertleştiğinde herkes arkamda duracağını söyledi. Ama şakam geri tepti, blöfümü görecek kimse bile yoktu...' 'Burgundy' yerine 'Ritalin' ve 'herkes' yerine 'akıl sağlığı topluluğu' koyalım, işte benim iyatrojenik ya da tıbbi olarak uyarıcılara bağımlılığımla ilgili çıkmazım.

Birkaç yıl önce, ailemde kronik ve tedavi edilemez bir hastalığın başlamasıyla panikledim. Evdeki işlerle ilgilenemediğimi gördüm ya da belki ilgilenemeyeceğime kendimi ikna ettim ve bir profesör, yönetici olarak işime odaklanamadım ve yaratıcılığımı söndürmek istememenin angarya dolu egoistliğiyle yazarlığıma da. Bu yüzden yerel ruh sağlığı kliniğimizden yardım istedim ve uzun bir bekleme süresinden sonra nihayet bir randevu aldım.

COVID-19 döneminin zirvesinde bir sabah ekranımı açtım ve endişeyle online terapistimi bekledim. Birden karşımda otuzlu yaşlarında bir osteopatik psikiyatrist, yumuşak ve empatik bir ses tonuyla beni selamladı. Yaklaşık 15 dakika boyunca sohbet ettik. Kullandığım ilaçlarla ilgili sorular bir yana, bana kendimle veya nasıl hissettiğimle ilgili neredeyse hiçbir soru sormadı. Yine de evdeki durum ve işime odaklanamama ve işlevimi yerine getirememe konusundaki ciddi sıkıntımı ifade etmeyi başardım.

Yarım saatten kısa bir süre içinde, daha çok Ritalin olarak bilinen metilfenidat için bir reçete verildi. Adderall gibi Ritalin de çok hızlı etki ediyor ve elime aldığımda bu küçük hapın beni iki saatlik bir odaklanma evresine geçireceğini öğrendim. Ameliyatlar, doktorlarla toplantılar ve bulanık gelecekten başka bir şey düşünebilmek muazzam bir rahatlamaydı. Elbette, bu geçici huzur duygusunun geçmesi farklı bir hikayeydi. Ama elimde bu tabletler olduğu sürece her zaman bu sorunlardan kurtulabilirdim.

Eczacılık dünyasında bir söz vardır: “İlaçlarla bedava yolculuk yoktur.” Kesinlikle. Hızlı bir şekilde tolerans geliştirdim ve 70 yaşın eşiğinde olmama ve kalp rahatsızlığıma rağmen Zoom şamanımı dozumu maksimum seviyeye çıkarmaya ikna ettim. İki ay sonra, bu doz bile beni özlediğim kafada tutmaya yetmedi. Klinik nörofarmakoloji profesörü olan eşim, toleransı bu kadar hızlı geliştirmemin nedeninin ne anlama geldiğini bilmediğim ‘hızlı metabolize edici olmam’ olduğunda ısrar etti.

Kanadalı filozof Zoey Lavallee, Aeon'da yayınlanan 'Neden İsteriz' (2022) adlı makalesinde şu gözlemde bulunmuş:

Kokain gibi ağır uyuşturucular da dahil olmak üzere çoğu uyuşturucu kullanımı bağımlılığa yol açmaz. Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir anket, 12 yaş ve üzeri kişilerin yüzde 19,4'ünün geçmiş aylarda 'yasadışı' uyuşturucu kullandığını bildirdiğini, buna karşın yalnızca yüzde 3'ünün geçmiş yıllarda yasadışı uyuşturucu kullanım bozukluğu teşhisi alacak durumda olduğunu ortaya koymuştur.

Lavallee akıllıca bir şekilde benim de dahil olduğum yüzde 3'lük kesimin çoğunlukla sıkıntı içinde olan ve kendilerini sakinleştirmek için başka özdenetim araçları olmayan bireylerden oluştuğunu öne sürüyor.

Toleransım nedeniyle, iki haftadan biraz fazla bir süre içinde, aylık stoğum bitmişti. Daha fazlasını isteyemezdim ve böylece bu ilacı bırakma cezamın başlamasını salık verdim kendime. Cehennem gibiydi. Bırakın kitap okumayı ya da makale yazmayı, televizyona bile konsantre olamıyordum. Tipik bir felsefe profesörü olarak merak etmeye başladım. Evet, iyi yaşamda zevkten daha fazlası olduğu doğruydu. Aynı zamanda, potansiyel olarak intihara meyilli bir düşünce de işlemeye başladı: Zevkten yoksun bir hayat bu zahmete değer mi?

Bir kere bu kuvvet hapı denilen ilaçlara esir olmaya görün, eğer 20 mg'lık 'arkadaşımdan' ayrıyken bir yazı ödevi verilirse kendimi sudan çıkmış balık gibi hissederim. 'Arkadaş' terimini düşüncesizce kullanmıyorum. Küçük çocukların oyuncak ayıları tarafından korunduklarını hissetmeleri gibi, bazılarımız da ister hap ister içecek olsun, bizi korkunç bir deneyimden koruyacağına inandığımız nesnelere duygusal bir bağlılık geliştiririz. Benim durumumda bu korkunç deneyim, beni gerçek bir zombiye dönüştürecek düzeyde bir korku ve üzüntüye boğulmaktı.

Bir öğleden sonra, nispeten büyük bir dinleyici kitlesine halka açık bir konferans vermem planlanmıştı. Bir Ritalin'im kalmıştı ama endişemden ilaç şişemi kirli bir zemine düşürdüm. Konuşmama sadece yarım saat kala, dört ayak üstünde bu küçük beyaz hapı bulmaya çalışıyordum. Eşim içeri girdi ve bana ne yaptığımı sordu. Açıklamakta hiç zorlanmadım ve o da hemen anladı. Eğer kaçağı bulamamış olsaydım, konferansı iptal edebilirdim. Ancak, mucizevi bir şekilde hapı buldum, gırtlağımdan aşağı attım ve ahlaki erdemler üzerine olan konuşmamı yapmak için koştum.

Başlangıçta, uyarıcılar, çocukluk çağındaki dikkat eksikliği bozukluğunun tedavisi için kullanılıyordu. 1970'lerde pek çok ergenin bu bozukluktan kurtulamadığı anlaşıldı ve Big Pharma (büyük ilaç şirketleri)'nın sevinciyle, yetişkinlerde de dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaygın bir hastalık olarak kabul edildi. Bazı araştırmalara göre, bugün ABD'deki yetişkinlerin yüzde 4,4'ü bu bozukluk tanısını almış durumda. Uyarıcıların DEB/DEHB'li kişileri başarısızlığa karşı koruyacağı ve böylece özgüvenlerini ve davranışlarının faili oldukları duygusunu koruyacağı umuluyordu.

Hap şeklindeki bu koltuk değneğine olan ihtiyacım kendime olan inancımı kökten sarstı.

Uyarıcılara bağımlılık yaygın olarak bilinen bir sorun olsa da birçok insan bağımlılık tuzağından kaçınırken bu ilaçlarda sihirli bir iksir buldu. Ne yazık ki benim deneyimim bunun tam tersi oldu.

İlaç cemaatine katıldığımdan beri, tüm başarılarımı kendi yeteneklerimden ziyade Ritalin'e atfetmeye başladım. Hayatımdaki bu sarsıcı olay esnasında özgüvenimi korumama yardımcı olmak yerine, hap şeklindeki bu koltuk değneğine olan ihtiyacım kendime olan inancımı kökten zayıflattı.

Jean-Paul Sartre, W H Auden, Oliver Sacks ve daha bir çoğu gibi yazarların, bilişsel olarak güçlendirici uyarıcıları sürekli olarak kullanmaları nedeniyle, anormal kitap üretimlerinin sonucunda üretilen kitaplarının kapaklarında isimlerinin yanına -steroid kullanan atletlere yaptığımız gibi- bir yıldız işareti koymamız gerektiğini söylerdim. Spor gibi, entelektüel ve edebi uğraş dünyası da son derece rekabetçidir. Öyleyse neden Pennsylvania Üniversitesi'nde nörolog olan Anjan Chatterjee'nin 'kozmetik nöroloji' olarak adlandırdığı, ilham kanallarını açabilen ve insanüstü dayanıklılık sağlayan kapsüllerden para ve ayrıcalık sayesinde yararlanabilen yazar orduları için yıldız işaretleri koymayalım? Şimdi belki benim de bir yıldız işaretine ihtiyacım vardır diye düşünüyorum. Ne de olsa çalışmalarımın çoğu ahlaki psikoloji üzerine. Her yazma seansından önce bir hap içen biri nasıl olur da kendini kontrol etmenin, kendini inkâr etmenin ve anksiyete ve depresyona tahammül edebilmenin önemi hakkında vaaz verebilir?

Evet, doğal tepkiyi biliyorum. DEB teşhisim göz önüne alındığında sorun nedir? Sorun şu ki, DEB için kesin bir test yok. Özellikle öğrenciler arasında DEB hakkında sanki kaptığınız bir virüsmüş gibi konuşmak yaygındır. Bir sendrom olabilir, ancak zatürre olmak gibi değildir. Her iki durumda da nasıl oldu da ilaçtan yapılma kanatlarımı takmadan onlarca yıl ders verebildim ve yazabildim?

Bir akademisyen tanıdığım, benim elde ettiğim başarıyı ilaca bağlama eğilimime benzer bir şeyi kendisinin de yaşadığını söyledi. Birkaç yıl önce, bir krizden geçiyordu ve vermeye davet edildiği birçok konferansta soğukkanlılığını korumak için yardıma ihtiyacı olduğunu hissediyordu. Çok geçmeden, çok iyi bir profesör olarak tanınmasına rağmen, bir giriş dersi verebilecek kafa huzurunu bulmak için bile ilaç dolabına gitmesi gerektiğini hissetti. Zamanla, becerikliliğini ve görkemli ders verişini kendi yeteneklerine değil, yaygın olarak reçete edilen ve yüksek oranda bağımlılık yapan bir anti-anksiyete ilaç ailesi olan benzodiazepinlerin büyüsüne bağladı. Sonunda kendini bir tedavi programına kaydettirdi. Artık kürsüye çıkmak için sakinleştiriciye ihtiyaç duymuyor.

Benim için, insan eliyle ortaya çıkan uyuşturucu bağımlılığımda ve işlev görme yeteneğimi dışarıdan bana verilen uyuşturucuya atfetme dürtümde tuhaf bir bilgelik külçesi vardı. Sözde rasyonel iki ayaklılar olarak çoğumuz, iyi niteliklerimizi benlik algımıza entegre etmekte zorlanıyoruz. Birine birkaç kilo almış gibi göründüğünü söylerseniz, beyninde biraz hafıza yakarsınız. Birine zekâsı için iltifat ederseniz, bu bir kulağından girip diğerinden çıkacaktır.

Otuz yılı aşkın öğretim hayatım boyunca, birkaç öğrencimi bir kenara çekip, pek de parlak olmayan notlarına rağmen, ifade edilmesi zor ama paha biçilmez bir yeteneğe sahip olduklarına ikna etmeye çalıştım: örneğin, dürüstlük kapasitesi, şefkat ya da Aristo'nun felsefenin temeli olduğunda ısrar ettiği nitelik olan merak duygusu. Ciddi övgülerime her zamanki gibi gülümseme ve 'Teşekkürler doktor' gibi gönülsüz yanıtlar veriyorlardı. Gözlemimi kendi benlik algılarına entegre edecek kadar beni ciddiye almadıklarını biliyorum.

Ritalin'i dinlemek zor bir yolculuk oldu: sadece ruh sağlığı sistemimizdeki çatlakları anlamamı değil, aynı zamanda bazılarımızın kendimizle ilgili olumlu bilgileri içselleştirmede karşılaştığı zorlukları da aydınlattı. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, siz şu soruyu sormakta haklı olacaksınızdır: Bu makalenin yazarının adının yanında minik bir dipnot olmalı mıdır?
Yazının aslı için tıklayınız.

***

Yayımlanan bu yazı Türkçe’ye sosyokritik.com tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.

...

Büyük Teknoloji Yeni Doğu Hindistan Şirketi Midir?

İyi bir başlangıç noktası veri sömürgeciliği faaliyetlerinin yoğunlaştırıldığı bir dünyayı reddetmeyi hayal etmek olabilir ve bunun yerine günlük hayatımızı sürdürmek için daha az veriye ihtiyaç duyan platformlara itimat etmeliyiz. Bunun etkili olması için kolektif bir yapıya ihtiyaç var çünkü mevcut düzen gibi büyük/kapsamlı bir düzene karşı direnişe başlamanın “farklı bir düzeni hayal etmekten ve başlatmaktan” başka yolu yoktur.

Ritalin'den önce profesör oldum. Şimdi ise onsuz çalışamıyorum.

İlaç cemaatine katıldığımdan beri, tüm başarılarımı kendi yeteneklerimden ziyade Ritalin'e atfetmeye başladım.

Bob Dylan, Just like Tom Thumb's Blues (1965) adlı şarkısında şöyle yakınır: 'Burgundy (bir içki) ile başladım ama kısa sürede daha sert şeylere vurdum. Oyun sertleştiğinde herkes arkamda duracağını söyledi. Ama şakam geri tepti, blöfümü görecek kimse bile yoktu...' 'Burgundy' yerine 'Ritalin' ve 'herkes' yerine 'akıl sağlığı topluluğu' koyalım, işte benim iyatrojenik ya da tıbbi olarak uyarıcılara bağımlılığımla ilgili çıkmazım.

Birkaç yıl önce, ailemde kronik ve tedavi edilemez bir hastalığın başlamasıyla panikledim. Evdeki işlerle ilgilenemediğimi gördüm ya da belki ilgilenemeyeceğime kendimi ikna ettim ve bir profesör, yönetici olarak işime odaklanamadım ve yaratıcılığımı söndürmek istememenin angarya dolu egoistliğiyle yazarlığıma da. Bu yüzden yerel ruh sağlığı kliniğimizden yardım istedim ve uzun bir bekleme süresinden sonra nihayet bir randevu aldım.

COVID-19 döneminin zirvesinde bir sabah ekranımı açtım ve endişeyle online terapistimi bekledim. Birden karşımda otuzlu yaşlarında bir osteopatik psikiyatrist, yumuşak ve empatik bir ses tonuyla beni selamladı. Yaklaşık 15 dakika boyunca sohbet ettik. Kullandığım ilaçlarla ilgili sorular bir yana, bana kendimle veya nasıl hissettiğimle ilgili neredeyse hiçbir soru sormadı. Yine de evdeki durum ve işime odaklanamama ve işlevimi yerine getirememe konusundaki ciddi sıkıntımı ifade etmeyi başardım.

Yarım saatten kısa bir süre içinde, daha çok Ritalin olarak bilinen metilfenidat için bir reçete verildi. Adderall gibi Ritalin de çok hızlı etki ediyor ve elime aldığımda bu küçük hapın beni iki saatlik bir odaklanma evresine geçireceğini öğrendim. Ameliyatlar, doktorlarla toplantılar ve bulanık gelecekten başka bir şey düşünebilmek muazzam bir rahatlamaydı. Elbette, bu geçici huzur duygusunun geçmesi farklı bir hikayeydi. Ama elimde bu tabletler olduğu sürece her zaman bu sorunlardan kurtulabilirdim.

Eczacılık dünyasında bir söz vardır: “İlaçlarla bedava yolculuk yoktur.” Kesinlikle. Hızlı bir şekilde tolerans geliştirdim ve 70 yaşın eşiğinde olmama ve kalp rahatsızlığıma rağmen Zoom şamanımı dozumu maksimum seviyeye çıkarmaya ikna ettim. İki ay sonra, bu doz bile beni özlediğim kafada tutmaya yetmedi. Klinik nörofarmakoloji profesörü olan eşim, toleransı bu kadar hızlı geliştirmemin nedeninin ne anlama geldiğini bilmediğim ‘hızlı metabolize edici olmam’ olduğunda ısrar etti.

Kanadalı filozof Zoey Lavallee, Aeon'da yayınlanan 'Neden İsteriz' (2022) adlı makalesinde şu gözlemde bulunmuş:

Kokain gibi ağır uyuşturucular da dahil olmak üzere çoğu uyuşturucu kullanımı bağımlılığa yol açmaz. Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir anket, 12 yaş ve üzeri kişilerin yüzde 19,4'ünün geçmiş aylarda 'yasadışı' uyuşturucu kullandığını bildirdiğini, buna karşın yalnızca yüzde 3'ünün geçmiş yıllarda yasadışı uyuşturucu kullanım bozukluğu teşhisi alacak durumda olduğunu ortaya koymuştur.

Lavallee akıllıca bir şekilde benim de dahil olduğum yüzde 3'lük kesimin çoğunlukla sıkıntı içinde olan ve kendilerini sakinleştirmek için başka özdenetim araçları olmayan bireylerden oluştuğunu öne sürüyor.

Toleransım nedeniyle, iki haftadan biraz fazla bir süre içinde, aylık stoğum bitmişti. Daha fazlasını isteyemezdim ve böylece bu ilacı bırakma cezamın başlamasını salık verdim kendime. Cehennem gibiydi. Bırakın kitap okumayı ya da makale yazmayı, televizyona bile konsantre olamıyordum. Tipik bir felsefe profesörü olarak merak etmeye başladım. Evet, iyi yaşamda zevkten daha fazlası olduğu doğruydu. Aynı zamanda, potansiyel olarak intihara meyilli bir düşünce de işlemeye başladı: Zevkten yoksun bir hayat bu zahmete değer mi?

Bir kere bu kuvvet hapı denilen ilaçlara esir olmaya görün, eğer 20 mg'lık 'arkadaşımdan' ayrıyken bir yazı ödevi verilirse kendimi sudan çıkmış balık gibi hissederim. 'Arkadaş' terimini düşüncesizce kullanmıyorum. Küçük çocukların oyuncak ayıları tarafından korunduklarını hissetmeleri gibi, bazılarımız da ister hap ister içecek olsun, bizi korkunç bir deneyimden koruyacağına inandığımız nesnelere duygusal bir bağlılık geliştiririz. Benim durumumda bu korkunç deneyim, beni gerçek bir zombiye dönüştürecek düzeyde bir korku ve üzüntüye boğulmaktı.

Bir öğleden sonra, nispeten büyük bir dinleyici kitlesine halka açık bir konferans vermem planlanmıştı. Bir Ritalin'im kalmıştı ama endişemden ilaç şişemi kirli bir zemine düşürdüm. Konuşmama sadece yarım saat kala, dört ayak üstünde bu küçük beyaz hapı bulmaya çalışıyordum. Eşim içeri girdi ve bana ne yaptığımı sordu. Açıklamakta hiç zorlanmadım ve o da hemen anladı. Eğer kaçağı bulamamış olsaydım, konferansı iptal edebilirdim. Ancak, mucizevi bir şekilde hapı buldum, gırtlağımdan aşağı attım ve ahlaki erdemler üzerine olan konuşmamı yapmak için koştum.

Başlangıçta, uyarıcılar, çocukluk çağındaki dikkat eksikliği bozukluğunun tedavisi için kullanılıyordu. 1970'lerde pek çok ergenin bu bozukluktan kurtulamadığı anlaşıldı ve Big Pharma (büyük ilaç şirketleri)'nın sevinciyle, yetişkinlerde de dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaygın bir hastalık olarak kabul edildi. Bazı araştırmalara göre, bugün ABD'deki yetişkinlerin yüzde 4,4'ü bu bozukluk tanısını almış durumda. Uyarıcıların DEB/DEHB'li kişileri başarısızlığa karşı koruyacağı ve böylece özgüvenlerini ve davranışlarının faili oldukları duygusunu koruyacağı umuluyordu.

Hap şeklindeki bu koltuk değneğine olan ihtiyacım kendime olan inancımı kökten sarstı.

Uyarıcılara bağımlılık yaygın olarak bilinen bir sorun olsa da birçok insan bağımlılık tuzağından kaçınırken bu ilaçlarda sihirli bir iksir buldu. Ne yazık ki benim deneyimim bunun tam tersi oldu.

İlaç cemaatine katıldığımdan beri, tüm başarılarımı kendi yeteneklerimden ziyade Ritalin'e atfetmeye başladım. Hayatımdaki bu sarsıcı olay esnasında özgüvenimi korumama yardımcı olmak yerine, hap şeklindeki bu koltuk değneğine olan ihtiyacım kendime olan inancımı kökten zayıflattı.

Jean-Paul Sartre, W H Auden, Oliver Sacks ve daha bir çoğu gibi yazarların, bilişsel olarak güçlendirici uyarıcıları sürekli olarak kullanmaları nedeniyle, anormal kitap üretimlerinin sonucunda üretilen kitaplarının kapaklarında isimlerinin yanına -steroid kullanan atletlere yaptığımız gibi- bir yıldız işareti koymamız gerektiğini söylerdim. Spor gibi, entelektüel ve edebi uğraş dünyası da son derece rekabetçidir. Öyleyse neden Pennsylvania Üniversitesi'nde nörolog olan Anjan Chatterjee'nin 'kozmetik nöroloji' olarak adlandırdığı, ilham kanallarını açabilen ve insanüstü dayanıklılık sağlayan kapsüllerden para ve ayrıcalık sayesinde yararlanabilen yazar orduları için yıldız işaretleri koymayalım? Şimdi belki benim de bir yıldız işaretine ihtiyacım vardır diye düşünüyorum. Ne de olsa çalışmalarımın çoğu ahlaki psikoloji üzerine. Her yazma seansından önce bir hap içen biri nasıl olur da kendini kontrol etmenin, kendini inkâr etmenin ve anksiyete ve depresyona tahammül edebilmenin önemi hakkında vaaz verebilir?

Evet, doğal tepkiyi biliyorum. DEB teşhisim göz önüne alındığında sorun nedir? Sorun şu ki, DEB için kesin bir test yok. Özellikle öğrenciler arasında DEB hakkında sanki kaptığınız bir virüsmüş gibi konuşmak yaygındır. Bir sendrom olabilir, ancak zatürre olmak gibi değildir. Her iki durumda da nasıl oldu da ilaçtan yapılma kanatlarımı takmadan onlarca yıl ders verebildim ve yazabildim?

Bir akademisyen tanıdığım, benim elde ettiğim başarıyı ilaca bağlama eğilimime benzer bir şeyi kendisinin de yaşadığını söyledi. Birkaç yıl önce, bir krizden geçiyordu ve vermeye davet edildiği birçok konferansta soğukkanlılığını korumak için yardıma ihtiyacı olduğunu hissediyordu. Çok geçmeden, çok iyi bir profesör olarak tanınmasına rağmen, bir giriş dersi verebilecek kafa huzurunu bulmak için bile ilaç dolabına gitmesi gerektiğini hissetti. Zamanla, becerikliliğini ve görkemli ders verişini kendi yeteneklerine değil, yaygın olarak reçete edilen ve yüksek oranda bağımlılık yapan bir anti-anksiyete ilaç ailesi olan benzodiazepinlerin büyüsüne bağladı. Sonunda kendini bir tedavi programına kaydettirdi. Artık kürsüye çıkmak için sakinleştiriciye ihtiyaç duymuyor.

Benim için, insan eliyle ortaya çıkan uyuşturucu bağımlılığımda ve işlev görme yeteneğimi dışarıdan bana verilen uyuşturucuya atfetme dürtümde tuhaf bir bilgelik külçesi vardı. Sözde rasyonel iki ayaklılar olarak çoğumuz, iyi niteliklerimizi benlik algımıza entegre etmekte zorlanıyoruz. Birine birkaç kilo almış gibi göründüğünü söylerseniz, beyninde biraz hafıza yakarsınız. Birine zekâsı için iltifat ederseniz, bu bir kulağından girip diğerinden çıkacaktır.

Otuz yılı aşkın öğretim hayatım boyunca, birkaç öğrencimi bir kenara çekip, pek de parlak olmayan notlarına rağmen, ifade edilmesi zor ama paha biçilmez bir yeteneğe sahip olduklarına ikna etmeye çalıştım: örneğin, dürüstlük kapasitesi, şefkat ya da Aristo'nun felsefenin temeli olduğunda ısrar ettiği nitelik olan merak duygusu. Ciddi övgülerime her zamanki gibi gülümseme ve 'Teşekkürler doktor' gibi gönülsüz yanıtlar veriyorlardı. Gözlemimi kendi benlik algılarına entegre edecek kadar beni ciddiye almadıklarını biliyorum.

Ritalin'i dinlemek zor bir yolculuk oldu: sadece ruh sağlığı sistemimizdeki çatlakları anlamamı değil, aynı zamanda bazılarımızın kendimizle ilgili olumlu bilgileri içselleştirmede karşılaştığı zorlukları da aydınlattı. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, siz şu soruyu sormakta haklı olacaksınızdır: Bu makalenin yazarının adının yanında minik bir dipnot olmalı mıdır?
Yazının aslı için tıklayınız.

***

Yayımlanan bu yazı Türkçe’ye sosyokritik.com tarafından çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.

...

Büyük Teknoloji Yeni Doğu Hindistan Şirketi Midir?

İyi bir başlangıç noktası veri sömürgeciliği faaliyetlerinin yoğunlaştırıldığı bir dünyayı reddetmeyi hayal etmek olabilir ve bunun yerine günlük hayatımızı sürdürmek için daha az veriye ihtiyaç duyan platformlara itimat etmeliyiz. Bunun etkili olması için kolektif bir yapıya ihtiyaç var çünkü mevcut düzen gibi büyük/kapsamlı bir düzene karşı direnişe başlamanın “farklı bir düzeni hayal etmekten ve başlatmaktan” başka yolu yoktur.

En Son

Bizim, içinde çatışma, drama ve belirsizlik olan bir hikâyeyi anlatmanın nasıl olduğunu öğrenmek için kurmacayı okumaya ihtiyacımız var: Bizi nefessiz bırakacak bir hikâyeyi anlatmak için.

Kapitalist gerçeklik aynı zamanda kapitalizme bir alternatif hayal edememe yetersizliği olarak da görünebilir ve henüz bunun üstesinden gelmeye yakın olduğumuzu düşünmüyorum. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, otuz yıllık kapitalist gerçekliğin ardından kapitalizme alternatifler tasavvur etme kapasitemiz dahi körelmiş.

Doktora başlangıcında seçtiğiniz araştırma konusu yüksek lisansta yaptığınız çalışmadan gelebilir. Bir profesyonel ya da bir politik bağlamdan gelebilir, belki de profesyonel çalışma durumundan veya medyada okuduğunuz bir şeyden gelebilir. Ya da yapmış olduğunuz bilimsel bir okumadan gelebilir.

Popüler
Araştırma Konunuzu Arındırmak- Doktoraya Başlamak

Doktora başlangıcında seçtiğiniz araştırma konusu yüksek lisansta yaptığınız çalışmadan gelebilir. Bir profesyonel ya da bir politik bağlamdan gelebilir, belki de profesyonel çalışma durumundan veya medyada okuduğunuz bir şeyden gelebilir. Ya da yapmış olduğunuz bilimsel bir okumadan gelebilir.

‘Klas’ Yazmaya Çalışmayın- Doktoraya Başlamak

Becker, dört akademik yazı yazma karakterinin hiçbirinin doğru ya da yanlış olarak değerlendirilemeyeceğini kabul eder. Aksine her biri farklı şeyler yapar. Her biri okuyucularını farklı şekillerde konumlandırır. Bazıları diğerlerinden daha manipülatif, daha yabancılaştırıcı ve hiyerarşiktir.