Ulrich Beck İle Beş Dakika: “Dijital özgürlük riski, modern toplumda karşı karşıya kaldığımız en önemli risklerden biridir.”
Edward Snowden'ın, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) yürüttüğü gözlem faaliyetlerini ifşa etmesinin ardından, Avrupa genelinde dijital iletişim üzerindeki denetim ve mahremiyet sorunu en önemli kaygı kaynağı oldu. EUROPP editörü Stuart Brown ile yaptığı söyleşide Ulrich Beck, dijital riskler konusundaki düşüncelerini ve bireylerin yaşamlarının, geleneksel toplumsal sınırların ötesine geçilerek izlenebilmesini mümkün kılan küresel bir dijital 'imparatorluk'un doğurduğu tehditleri değerlendiriyor.
Toplumun yüzleşmek zorunda kaldığı görece yeni bir risk türü, internet ve dijital özgürlükle ilgilidir. Peki, modern toplumda bu riskin önemi nedir?
Modern toplumda karşı karşıya kaldığımız en önemli risklerden birinin dijital özgürlük riski olduğunu düşünüyorum. İngiltere’de durum nasıl bilmiyorum ama Almanya’da şu sıralar oldukça tartışılan bir konu.Dijital riske, kitabım Dünya Risk Toplumu’nda özel bir bölüm ayırdım. Farklı bir olgu ve farklı bir hikayesi var. Ama yine de bazı benzerlikler taşıyor çünkü bu riski, sınıfsal ya da ulus-devlet temelli kavramlarla anlamamız mümkün değil.
Bu riskin ayırt edici yönlerinden biri, henüz somut bir felakete yol açmamış olması. Burada ‘felaket’ ile kastedilen, küresel kurumlar tarafından yürütülen tam anlamıyla kusursuz bir gözetim düzenidir. Böyle bir senaryo asla gerçekleşmemeli. Biz bu tehdidin farkına, onu görünür kılan Edward Snowden sayesinde vardık. Diğer birçok risk gibi dijital özgürlüklerin tehdit altında olması da kavrayabileceğimiz sınırların ötesine geçiyor. Ayrıca, sınıf temelli bakış açısıyla sezemeyeceğimiz yeni türden eşitsizlikler, hiyerarşiler ve emperyalist yapılara da zemin hazırlıyor.
Örneğin, küresel bir dijital imparatorluk riskini ele alalım. Bu yapıyı “imparatorluk” olarak adlandırmak, onun kapsamı hakkında bazı ipuçları verir. Yine de, bu kavram böyle bir tehdidin tarihsel özelliklerini tam olarak yansıtmıyor.Çünkü tarih boyunca, ne Roma ne de başka bir imparatorluk, içindeki bireylerin yaşamlarının tamamen izlenebildiği bir yapıya hiçbir zaman sahip olmadı. İnsanlık tarihinde gözetimin, bu ölçüde toplumsal ve yerel sınırları aşabildiği bir örneğe hiç rastlanmamıştır. Bu durum, dijital çağın sunduğu yeni imkânlarla ortaya çıkan küresel bir sorundur.
Bu ciddi bir tehdit. Sorunun temelinde, ifade özgürlüğü ve mahremiyet gibi temel haklarımızı tehdit etmesi yatıyor. Ulusal düzeyde bu tehditle mücadele etmeye çalışan çeşitli kurumlar var. Ancak görevlerini yerine getirseler bile, bu tehdidi durdurabilecek kaynaklara ya da araçlara sahip değiller. Ulusal anayasal tedbirler bile başarısız olur. Çünkü belgeler ve diğer iletişim araçları söz konusu olduğunda başarılı olsalar dahi dijital iletişimle baş etmede zorlanırlar.
Başka bir unsur ise, özgürlüğümüzün ihlal ediliyor oluşunu hissetmememizdir. Fiziksel baskı yok ve hatta dahası gelişimiş teknolojinin soruna çözümler sağlayabileceği yanılsamasını sürdürüyoruz. Diğer riskler gibi, öz algılamamızdan ayrıştırılmıştır (ç.n. kendimize yönelik taşıdığı risklerin farkında değiliz). Ve bu daha büyük bir tehlikedir. Kendimizi küresel bir gözetim devletinde yaşarken bulabilirdik ve bunun farkına çok geç varabilirdik. Öte yandan Edward Snowden, her yerde herkes üzerinde baskı kurma potansiyeline sahip olan bu tür bir dijital imparatorluğun halkı bilgilendirme cesareti gösteren tek bir kişiye karşı savunmasız olduğunu gösterdi.
Risk ve dünya risk toplumu üzerine özellikle vurgulamak istediğim nokta şudur: Risk toplumu felaket ile ilgili değildir, felaket beklentisiyle ilgilidir. Bu felaket beklentisi, insanların eylemli hale gelmesiyle ve insanlığa karşı bu tehdidi önlemek için ayağa kalkma girişimlerinde kendilerini haklı görmeleri ile umut olasılığının var olduğu anlamına gelir. Bu potansiyel felaket karşısında beliren yeni bir normatif vizyon var. Bu yüzden iklim değişikliği ve finansal riskte olduğu gibi dijital risk de oldukça ikirciklidir. Modernitenin başarısının bir sonucu olarak, vuku bulacak felaketlere dair hayal bile edilemeyecek potansiyel yarattığımız bir çağda yaşıyoruz. Buna karşılık bu, eylemler ve tepkiler için bir motivasyon, en azından bir umut ilkesi olabilir.
Şimdiye kadar betimlediğiniz felaket, küresel gözetimin bireysel özgürlüğe karşı bir tehdidiydi. Bununla birlikte başka anlamda gözetim, terörizm gibi farklı bir risk türüne karşı bir tepki (savunma) olarak da değerlendirilebilir. Bu farklı risk türleri birbirini nasıl etkiliyor?
Bu konu, Dünya Risk Toplumu adlı kitabımda da ele aldığım meselelerden biri. Farz-ı muhal büyük riskler arasında bir rekabet yaşanıyor: Hangisi daha öncelikli, hangisi daha tehlikeli? Bu sorulara yanıt vermek çoğu zaman kolay olmuyor. Dünya risk toplumu perspektifinden, farklı risk türlerini göz ardı etmemeliyiz. Öte yandan, dijital risk söz konusu olduğunda, teröre karşı alınan önlemler oldukça sınırlı kalıyor. Bu durumu anlatan ilginç bir benzetme var: ABD Kongresi’nde sorgulanan NSA yetkilileri, terörle mücadeleyi nasıl sürdüreceklerine dair bir tercih yapmak zorunda kaldıklarını belirtti.Yetkililer, samanlıkta iğne aramak gibi sınırlı bir aramayla başarıya ulaşamayacaklarını söylediler. Bunun yerine, tüm samanlığı ellerinde bulundururlarsa iğneyi bulma şanslarının artacağına karar verdiler. Bence bu, gerçek anlamda devrim niteliğinde bir karardı. Yalnızca devlet kurumları değil, veri toplayan şirketler de dijital çağın sunduğu tüm teknolojik olanakları kullanıyor. Bu durum, gözetimi uygulayanların bireysel olarak sorumluluktan kaçabildiği “tam gözetim” sistemi yaratıyor.
Küresel risk hususunda, bazı bireyler kurumlar içinde devrimci ya da daha geleneksel şekillerde karar alma yetkisine sahip pozisyonlarda bulunabiliyorlar. Bence bu, böyle kritik anlardan biriydi. NSA bünyesinde, ABD Anayasası'nın bireylere tanıdığı temel özgürlük ve mahremiyet haklarının altını oyan kararlar alındı. Bu hakların yalnızca Amerikalılar için geçerli olduğunu, diğer ülkelerdeki insanların aynı haklara sahip olmadığını savunarak kendilerini haklı çıkarmaya çalıştılar. Oysa bana göre bu tutum, sistemin tüm meşruiyetini sorgulatacak nitelikte.
Metnin kaynağı için tıklayın.
Yayımlanan bu yazı Türkçe’ye Yusuf Fırat tarafından sosyokritik.com için çevrilmiştir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir web sitesinde ya da mecrada kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.



